Denizlerimiz, su kütleleri, su sıcaklığı ve akıntılar

Suda yaşayan canlı türlerinin davranışlarını yorumlayabilmek için, su kütleleri (yoğunluk), hareketleri ve sıcaklık değerleri çok önemlidir.

Su kütleleri yüzey (Hypolimnion) ve dip (Epilimnion) olarak ikiye ayrılır. Yüzey suları mevsimlere, meteorolojik etkilere ve coğrafi yapıya göre yoğunluğu ve de hareketliliği değişken olan karışık sulardır. Dip suları ise yüzey sularından biraz daha istikrarlı yoğunluğa sahip, oksijen oranı fazla, soğuk sulardır.

Grafik Nasuhi Albulak

Su Sıcaklığı

Suda yaşayan canlı formlarının hayatlarını ve üremelerini sürdürebilmeleri için, türlerinin ihtiyaç duyduğu yoğunluk değerine sahip olan sularda bulunması gerekir. Dolayısı ile suda yaşayan bütün canlıların davranış ve hareketlerine etki eden en önemli faktörlerden biri de yoğunluğun türevlerinden biri olan suyun sıcaklık değeridir. Her farklı türün kendine has yaşayabildiği yoğunluk, derinlik ve suyunun sıcaklık değeri vardır. Yalnızca bu değer aralıkları içinde varlıklarını ve üremelerini sürdürüp yaşayabilirler. Besin zincirinin en alt bireyleri olan mikro organizmalar ve yem balıkları ılık ve de sıcak sularda üreme imkânı bulup çoğalır. Balık türlerinin çoğu soğuk-kanlı olup vücut sıcaklıkları suyla çevrilmiştir. Kışın, soğuk sularda metabolizmaları yavaşlar. Yaz aylarına göre ¼ oranında besin tüketirler.

Ara yüzey (Termoklin) : Termal değerlere ayrılmış bir su kütlesinde sıcaklık düşey değerinin maksimum olduğu alana termoklin denir. Kendisinden daha aşağıda veya yukarıda kalan sulardan daha fazla dikey negatif sıcaklık değerine sahiptir. Bu durum bazı denizlerde kalıcı bir özellik iken, bazı denizlerde ise mevsimsel şartlara göre değişip, suların ısınması sonucu oluşur. Diğer bir değiş ile havaların sıcak olduğu zaman yüzey veya yüzeye yakın başlayan havaların soğuduğu zaman ise yüzey sularının altında kalan, bütün mevsimlerde su sıcaklığının fazla değişkenlik göstermediği istikrarlı sıcaklık değerine sahip sulardır. Her farklı denizin kendine has farklı termoklin değerleri vardır. Yüzey sularında bulunan yem balıkları soğuk havalarda bu ara yüzeye yakın konumlanır ve zorunlu kalmadıkları sürece altına veya içine geçmezler. Zorunluluk yüzey sularının aşırı soğuması ile oluşur. Bazı sonarlar bu ara yüzeyi tespit edip ekrana yansıttığı için balıkların bulunabileceği derinlikler bu sayede yorumlanıp, yerleri belirlenir. Küçük sürü balıklarının yakınlarında ise avcı iri balıklar bulunur.

Marmara Denizi ve boğazların hidrografik yapısına bağlı olarak, oluşacak mevsimsel şartlara göre istikrarlı sıcaklık değeri (termoklin) yüzeyden 25 ila 30 metre arasında ki derinliğin altında yer alır ve sıcaklık değeri yaklaşık 14,3 santigrat derecedir. Farklı denizlerin kendine has farklı derinlik ve sıcaklık değerleri vardır. Termoklin ara yüzeyinin bulunduğu derinlik değeri de sabit olmayıp sıcaklık-yoğunluk/tuzluluk-yoğunluk değerlerine göre bulunduğu bölgede yer değiştirir.

Akıntılar : Akıntılar dikey veya yatay yönlü, düzenli veya düzenli olmayan su hareketleridir. Buharlaşma, yağışlar, rüzgârlar, sıcaklık ve tuzluluk farklılığı gibi; meteorolojik, hidrolojik ve de coğrafi etkiler ile ortaya çıkar.

Denizlerimizdeki suların hareketliliği :

Marmara Denizi’nde diğer denizlerde olduğu gibi dünyanın dönüş gücünden kaynaklanan dairesel akıntıları yoktur. Karadeniz’in su miktarı fazlalığından kaynaklanan Doğu-Batı doğrultusunda düz bir yüzey akıntı, Akdeniz ve Ege denizlerinden tuzluluk yoğunluğu daha fazla olan suyu Marmara ve Karadeniz’e, Batı-Doğu doğrultusunda taşıyan bir dip akıntı ile meteorolojik koşullar ve kıyı topografyası nedeniyle sürtünme direncinden doğarak tersine dönen “Orkoz” akıntı ve akıntı sistemlerinin bir birini kesen kilit (keleithra) noktaları, ters “anafor” ları vardır. Bu sistem içinde Karadeniz’den Akdeniz’e üsten akan suya üst akıntı, Akıntı veya Aşağısuyu; Akdeniz’den gelip İstanbul Boğazı’na giren dip akıntısına Kanal denir. Kanal yazın Karadeniz’e çıkış “Anavaşya” (Anaplous) ve kışın Akdeniz’e iniş üst akıntı yönü “Katavaşya” (kataplous) yapan balıkların göç yoludur.

Bazen kış mevsiminde ve özellikle şubat ve mart aylarında balıkçılar arasında “Kırgın” olarak adlandırılan çok şiddetli soğuk su akıntısı ve şiddetli soğuk kutup rüzgârlarının etkisi ile Kanal’ın doğal yapısı altüst olup, farklı yapısal değere sahip olan diğer su kütleleri ile karışır. Birbirine karışan bu farklı özelliğe sahip sular, ara yüzeye yakın veya altında bulunan canlıları şok ederek hareketsiz bırakır. Balıkların yüzeye çıkmasına ve karaya vurmasına neden olur. Halk dilinde bu olaya ”balığın kulağına kar suyu kaçtı”, “balık karaya vurdu“ veya “kırgın oldu” gibi ifadeler kullanılır. Balık türlerinin azalmasından mı pek bilinmez ama şu bir gerçek artık günümüzde böyle doğa olaylarına pek sık rastlanmıyor. İnsan geçmişten bahsederken özlemle andığı birer cümle olarak bu değişleri anımsıyor.

Akdeniz ve Ege Denizi :

Akdeniz ve Ege denizi buharlaşmadan dolayı kaybettiği su miktarının üçte birini buraya akan nehirlerden temin eder. Geri kalanını Atlas Okyanusu’ndan ve Karadeniz’den giren büyük ölçüdeki su kütlesi ile sağlar. Cebelitarık Boğazı’ndan giren yüzey akıntısı tüm Afrika sahili boyunca, günde 13 ila 16 mil civarı bir süratle doğu yönünde akar. Mısır’dan sonra doğu Akdeniz sahillerini takiben kuvveti azalarak kuzeye döner. Anadolu’nun güney sahilleri boyunca batıya doğru akarak Ege kıyılarında kuzeye döner. Kuzeye doğru yükselen (çıkan) akıntının bir bölümü Midilli Adası’nı yalayarak batıya yönelir. Batıya yönelen yüzey akıntısının bir bölümü Yukarı çıkarak Saroz körfezinden Trakya sahillerini takip ederek tekrar aşağı doğru iner ve batıya doğru giden yüzey akıntısı ile tekrar birleşerek yoluna devam eder. Midilli Adası’nın batısındaki akıntıya Çanakkale Boğazı’ndan çıkan yüzey akıntısı da paralel olarak eşlik eder.

Diğer bölüm Çanakkale’den inen akıntı ile birleşip Ege’nin batı tarafında, güneybatı yönünde, Mora yarımadasının altına kadar iner. Burada akıntının bir kısmı Adriyatik’e çıkar, diğeri yine Afrika sahillerindeki akıntıya karışır ve böylece Doğu Akdeniz’de saat yelkovanının aksi yönünde dönen bir iç akıntı oluşur. Bu genel akıntı bazı geniş körfezler içinde veya adalar arasında, daha değişik ve sahili takip eden yönlere döner. Kuvvetli rüzgarlar, bilhassa uzun süreli güney ve kuzey fırtınaları, bu akıntının hem yönünü, hem süratini büyük ölçüde etkiler.

Kuzey fırtınalarında, orta ve bilhassa Batı Ege’de akıntılar, güney ve güneybatı yönde epey süratli akar (İkaria ile Mikonos Adaları arası veya Kafirevs Boğazında olduğu gibi). Bu hallerde, sahillerimiz boyunca kuzeye çıkan akıntı durur veya çok hafifler. Ona mukabil ekimden marta kadar esen kuvvetli güney fırtınaları, kuzey yönlü akıntıyı kuvvetlendirir. Hatta Kuzey Ege’ye yığılan denizler, Çanakkale boğazında güneye akan normal satıh akıntısını durdurup, tersine bile döndürür. Hava kırılınca, Kuzey Ege’de biriken bu su, güneye doğru daha kuvvetli akar. Buharlaşma sonucu, tuz miktarı ve yoğunluğu artan su, dibe iner ve bir kısmı Cebelitarık’tan Atlantik’e, diğeri de Çanakkale’den Karadeniz’e ters dip akıntısı olarak çıkar.

Karadeniz

Kuvvetli rüzgârların suyu hareket ettirme etkisi vardır ve yüzey sularını estiği yönde hareket ettirir. Bu harekete bağlı olarak sular yükselir veya alçalır. Alçalan (çekilen) suların yerini ise farklı özelliğe sahip olan dip suları doldurur. Rüzgârın kesilmesinden belli bir süre sonra çekilen sular tekrar geri döner. Geri dönen suların eski özelliğine kavuşması ise belli bir zaman alır. Buna bir örnek vermek gerekirse; İstanbul’da, Marmara Denizi’nde, Gündoğrusu (gündoğusu) veya yıldız (kuzey) yönlü rüzgârlar estiğinde balık olmaz. Çünkü İstanbul’da karadan denize doğru veya karaya paralel esen bu rüzgârlar sıcak yüzey sularını açığa çeker, soğuk dip suyu ise çekilen bu suların yerini doldurarak kıyılara yaslanır.

Tecrübeli ve bilgili, denizci ve balıkçı kurtlar koşullara göre suların ne zaman çekilip ne zaman geri döneceğini, bulunduğu konumda av yapıp, yapamayacağını, uygun ortamın oluşup, oluşmadığını, işte bu bilgilerin yardımı ile tahmin eder.

Rüzgârlar geldiği yöne, akıntılar gittiği yöne göre isim alır. Kuzey rüzgârı kuzeyden gelen rüzgârı, kuzey akıntısı kuzeye giden bir akıntıyı ifade eder. Akıntıların hızı mt. (metre) / sn. (saniye) olup, nm. (deniz mili) veya knot olarak söylenir. Bir knot bir deniz miline (1852 mt.) eşittir.

Rastgele.

Kaynak ve yazı : Kapt. Nasuhi Albulak

Deniz ve Balıkçılık Dergisi

Facebook'ta Yorumla
(Visited 2.037 times, 1 visits today)

Bunlar da dikkatinizi çekebilir! :)